DENİZ EKOSİSTEMİNDE OKSİJEN AZALIYOR

Doğu Karadeniz’de küresel ısınmanın etkileriyle deniz suyu sıcaklığı, mevsim normallerinin üzerinde seyrediyor. Son yıllarda deniz suyu sıcaklığının kasım ortalamasının 15.3’ten 17 santigrat dereceye yükseldiği belirlendi.

Küresel iklim değişikliğinin etkileri nedeniyle sel ve heyelanların yaşandığı Doğu Karadeniz Bölgesi’nde, deniz suyu sıcaklığının da arttığı tespit edildi. Yağış rejiminin değiştiği bölgede, küresel ısınmanın etkileriyle deniz suyu sıcaklığı, mevsim normallerinin üzerine çıktı. Son yıllarda deniz suyu sıcaklığının kasım ortalaması 15,3’ten 17 santigrat dereceye yükseldiği belirlenen bölgede; su sıcaklığının yıllık ortalamaların üzerinde olması balıkçılık ve balık popülasyonun yanında ciddi değişkenlik gösteren deniz ekosistemini de olumsuz etkiliyor. Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi (RTEÜ) Su Ürünleri Fakültesi Deniz Biyolojisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ertuğrul Ağırbaş, bölgede son 10 yılda ciddi anlamda deniz suyu sıcaklığının arttığını belirtti. Ağırbaş, “Özellikle 2010’dan sonra bu sıcaklık artışı kendini çok ciddi bir şekilde hissettirir duruma geldi. Yıllık ortalama 15.3 santigrat derece olan sıcaklıklar arttı. Aylık ölçekte değerlendirdiğimizde kasım ayı ortalaması 15.3 santigrat derece olması gerekirken şu an yer yer 16-17 santigrat derecelere ulaştı. Ekim ayı ortalamasını da 19 santigrat derece olması gerekirken 21-22 santigrat derece olarak kaydettik” dedi.

Balıkçılık risk altında

İklim değişikliğiyle balık popülasyonu ve balıkçılığın etkilendiğini söyleyen Doç. Dr. Ağırbaş, “Deniz suyu sıcaklığının küresel iklim değişikliği ile beraber artması, ekosistemde ciddi değişikliklere neden olduğunun bir göstergesi. Bu özellikle deniz suyunda su kolonunda tabakalaşmaya neden oluyor. Alt ve üst tabakanın ciddi şekilde birbirinden ayrılarak ortamın daha verimsiz hâle gelmesine neden olabiliyor. İklim değişikliği, özellikle denizde su kolonunda tabakalaşmaya, suda oksijen azalmasına neden olabiliyor. Bu durum da biyoçeşitliliği, devamında ise balıkçılığı etkiliyor. Gerek bu sektörde çalışanlara gerekse ülke ekonomisine kadar ciddi ekonomik kayıplara neden oluyor” diye konuştu.

DENİZ YAŞAMININ KORUNMASI İÇİN FARKINDALIK DALIŞI

Dünya serbest dalış rekortmeni Şahika Ercümen, “Denizlerimiz ve okyanuslarımız boğuluyor. Kirlilik, atıklar, aşırı avlanma, istilacı yabancı türler ve iklim değişikliği gibi insanlığın yarattığı sorunlar, deniz yaşamını, bağlı olduğu oksijenden mahrum bırakıyor” dedi. Ercümen, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Türkiye “Hatay için İklim Eylemi” projesi kapsamında deniz yaşamının korunması için farkındalık dalışı gerçekleştirdi. Şahika Ercümen, insanların dünya su kaynaklarına verdiği zararları ve su altındaki canlıların yaşam alanlarında bulunan atık kirliliğini göstermek, iklim krizine dikkati çekmek, Asi Nehri’ndeki kirlilikle mücadele ve acil önlem çağrısında bulunmak için yaklaşık 20 metre derinliğe dalış yaptı.

Ercümen “Denizlerimiz ve okyanuslarımız boğuluyor. Kirlilik, atıklar, aşırı avlanma, istilacı yabancı türler ve iklim değişikliği gibi insanlığın yarattığı sorunlar, deniz yaşamını, bağlı olduğu oksijenden mahrum bırakıyor. Bugün Asi Nehri’ndeki kirlilik konusunda alarm veriyoruz ancak tehdit çok daha büyük. Suyun altındaki yaşamı tehlikeye atarsak tüm insanlığı tehdit etmiş oluruz. Bu nedenle bu küresel sorunu durdurmak için yerel düzeyde eylemlerimizi yoğunlaştırmamız ve farkındalığı artırmamız gerekiyor” dedi.

Deniz marulları Körfez’in komaya girdiğinin göstergesi

Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğan Yaşar, Ege Denizi’nde kirliliğe bağlı görülen ve halk arasında ‘deniz marulu’ olarak bilinen plankton patlamalarının bu yıl her zamankinden daha uzun sürdüğüne dikkat çekti. Yaşar, İzmir’de tüm zamanların en uzun süreli deniz marulunun görüldüğüne dikkat çekerek, “Kasım ayının sonunda hâlen deniz marullarının görülmesi, Körfez’in komaya girdiğinin bir göstergesidir. Bilimin dedikleri yapılmadığı sürece deniz marullarını görmeye devam edeceğiz” dedi.

OKYANUSLARIN KARBON TUTMA KAPASİTESİ RİSK ALTINDA

İnsan kaynaklı emisyonun 4’te 1’i kadarını okyanuslar emiyor ancak okyanusların karbon tutma kapasitesi risk altında. Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Mustafa Yücel, küresel ısınma, okyanusların kirlenmesi ve biyoçeşitliliğin azalması gibi etkenlerin, deniz ve okyanusların karbon tutma kapasitesini yavaşlatabileceği uyarısında bulundu. Kısa zaman ölçeğinde, birkaç yıldan birkaç on yıllık süreye kadar karbondioksit gazının havada kalmasını önleyip bünyesinde tutan ormanlar ya da sucul ekosistemlere, karbon yutağı denildiği bilgisini veren Yücel, deniz ve okyanusların, dünyadaki fotosentetik üretimin yarıdan fazlasını gerçekleştirdiğini ve en önemli doğal karbon yutakları olduğunu söyledi.

Kirlilik ekosistem sağlığını bozuyor

Su kaynaklarındaki kirliliğin bütün süreçleri hızlandırdığına işaret eden Yücel, “Kirlilik, ışığın, daha az suyun içine girmesi demek. Bu da daha az fotosentez ve atmosferik karbondioksidin okyanusun içine daha az girmesi demek. Ayrıca kirlilik, dolaylı olarak ekosistem sağlığını birçok açıdan bozduğu için genel sistemin dayanıklılığını da bozuyor, azaltıyor” diye konuştu.

ABD Ulusal Bilimler Akademisinin 2010-2019 arasını değerlendiren raporuna atıfta bulunarak, insan kaynaklı emisyonlar yoluyla yılda ortalama 9.4 gigaton karbonun atmosfere salındığına dikkati çeken Yücel, şöyle devam etti: “Bu rakamın 3.4 gigatonu ormanlar ve yeşil alanlar, 2.5 gigatonu okyanuslar tarafından emiliyor. Yani insan kaynaklı karbondioksit emisyonunun dörtte biri kadarını okyanuslar emiyor ve birkaç on yıl saklamak üzere depoluyor. Karada, insan kaynaklı şehirleşme, tarım arazisi açma, doğal alanları dönüştürme gibi faaliyetler nedeniyle bu alanların karbon yutak kapasitesini azaltıyoruz. Araştırmacılar kapasitedeki bu azalma miktarını 1.6 gigaton olarak hesaplıyor.”

Küresel ısınmanın, denizlerin karbondioksit yutma kapasitesine azaltıcı bir etkisinin olacağını ve sıcak suyun daha az gaz tutacağını anlatan Yücel, şu bilgileri paylaştı: “Soğuk bir sodayı açtığınız zaman gazı vardır, ısındığı zaman ise gazı kaçar. Çok basit, böyle bir ilişki var. Isınma, atmosferdeki karbondioksiti yakalama kapasitesini azaltacak, zaten gaz olarak çözülmüş karbondioksitin bir miktarının geri salınmasına neden olacak. Aşırı ısınma başladığı zaman denizlerde veya okyanuslarda bulunan çözülmüş karbondioksit, ısınma nedeniyle atmosfere geri dönmek zorunda kalacak. Kimyasal denge nedeniyle ısıttığınız zaman, o gaz havaya karışacak.”

kaynak sözcü

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Previous post Kirliliğin arttığı akarsularda alabalık türleri azalıyor
Next post Ender rastlanan balığın kıyıya vurması görenleri şaşırttı