Müsilajdan sonra İstanbul Boğazı için bir başka tehdit de denizanası istilası.

Günlerdir Marmara Denizi’ndeki müsilaj sorununu konuşuyoruz, peş peşe gelen felaket fotoğrafları ile iyice endişelenmeye başladık. Ancak İstanbul Boğazı için bir başka tehdit de denizanası istilası. Bizi bekleyen tehlikeler neler? Konunun uzmanları hurriyet.com.tr’ye anlattı.

Müsilajdan sonra bir kabus daha: “Artık ağ atmak istemiyoruz”

Marmara, Karadeniz ve Kuzey Ege musilaj sorunu ile boğuşurken, geçtiğimiz aylarda İstanbul Boğazı da denizanalarının istilasına uğradı. Arnavutköy, Ortaköy ve Bebek sahilleri, boğazın kıyı şeridi büyüklü küçüklü binlerce denizanasıyla adeta bembeyaz olmuştu.

İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Melek İşinibilir Okyar, küresel ısınma ve denizlere atılan plastikler nedeniyle denizanalarının aşırı miktarda çoğaldığını söylüyor. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Su Ürünleri Temel Bilimleri Bölümü Dr. Öğr. Üy. Nurçin Killi ise denizanalarının aşırı artışının balıkçılık faaliyetlerini de etkilediğini, balık ağlarını doldurarak daha az sayıda balığın ağlara girmesine neden olduğunun altını çiziyor ve balıkçıların artık ağ atmak istemediklerini çünkü balıktan fazla denizanası çıktığından şikayet ettiklerini söylüyor.

• Denizanalarının bu denli çoğalmalarını önlemek için ne gibi önlemler alınmalı?

• Bu sorun görüntü kirliliğinin yanında başka hangi problemlere davetiye çıkarıyor? 

• Müsilaj sorunu ile denizanalarının istilası arasında bir bağlantı var mı?

• Marmara denizi için tehlike çanları çalıyor diyebilir miyiz?

Konunun uzmanları hurriyet.com.tr’ye özel açıklamalarda bulundu.

Müsilajdan sonra bir kabus daha: “Artık ağ atmak istemiyoruz”

Denizanalarının bu şekilde çoğalmasının ve kıyıları istila etmesinin kökeninde ne yatıyor?

Melek İşinibilir Okyar: Küresel ısınma okyanus ve deniz sularının ısınmasına ciddi şekilde sebep oluyor. Böylelikle ısınan deniz suyunda çözünmüş oksijen seviyesi de düşüyor. Bu da ekosistemi düşük oksijene toleranslı olan denizanalarının lehine çevirmekte. Ayrıca plastikler de hem makro hem de mikro ve nano düzeyde denizel ekosisteme zarar veriyor.

Denizanalarının toleransı bu konuda da diğer canlılardan fazla olduğu için rekabeti azaltarak artışlarına sebebiyet vermekte. Aynı zamanda yoğunluğu fazla olup askıda duran ya da batan plastikler denizanalarının polip evrelerinin tutunup gelişmeleri için onlara yeni bir substrat (büyük ya da küçük yapılı enzimler nedeni ile işlenmiş madde) sağlayabiliyor.

Nurçin Killi: Küresel ısınma nedeniyle Akdeniz’in tropikleşmesi, birtakım yollarla Akdeniz’e gelen Indo-Pasifik kökenli türlerin buraya yerleşmesini kolaylaştırmakta. Bu yollar gemi yoluyla taşınım veya balıkçılık aktiviteleri ile taşınım şeklinde oluyor. Evsel ve endüstriyel atıklar sulardaki azot ve fosfor miktarını arttırır ve bu durum da çok küçük deniz bitkileri olan fitoplanktonun artışını tetikler, buna bağlı olarak fitoplankton ile beslenen zooplanktonik organizmalar (pasif olarak yer değiştiren hayvansal organizmalar) artar.

Denizanaları zooplankton üzerinden beslendiği için bu bölgelerde yoğun olarak bulunurlar. Tabii, denizanaları da pasif hareket edebilen canlılardır ve akıntılarla kıyı bölgelere doğru toplanır. Bu nedenle kıyılarda yığınlar halinde görülebilir.

AŞIRI AVLANMA, KİRLİLİK, DOĞAL KIYILARINN BOZULMASI…

Bu istilaya neden olabilecek başka unsurlar var mı?

Melek İşinibilir Okyar: Canlı türlerinin yaşadığı habitatların bozulması, aşırı avlanma, kirlilik, yabancı tür girdisi, küresel düzeyde iklimsel değişmeler, endüstriyel tarım, kıyısal yapılanma gibi nedenler bu istilaya neden oluyor.

Nurçin Killi: Zemine bağlı olarak yaşayan polip formları; taş, kaya, ahşap zeminler (iskeleler gibi), gemi karinaları, dubalar ve halatlar gibi zeminlere sabit yaşadıkları için biz insanların kıyı yapılarını arttırması poliplerin uygun habitat bulmalarına ve bu yapılara tutunarak yerleşmelerine neden oluyor. Doğal kıyı yapılarının bozularak iskele, liman, restoran vb. yapıların yapılmasının bu şekilde de tahribata neden olduğu göz önüne alınmalı. 

Müsilajdan sonra bir kabus daha: “Artık ağ atmak istemiyoruz”

BALIK POPÜLASYONUNU AZALTIYOR

Bu durum görüntü kirliliğinin yanında başka hangi sorunlara davetiye çıkarıyor?

Melek İşinibilir Okyar: Balık stoğunun azalması, enerji santrallerinin soğutma borularının tıkanması, turizm sektörünün sekteye uğraması, halk sağlığı açısından tehlike oluşturması, ötrofikasyon ve red tide gibi zararlı alg artışlarının önünü açmaları gibi sorunlara sebep oluyor.

Nurçin Killi: Denizanaları balık yumurtalarını tüketen canlılardır. Bu nedenle, balıkların larval dönemde besinini oluşturan zooplanktonun (okyanuslarda, denizlerde ve tatlı su kütlelerinde sürüklenen organizmalar) azalmasına ve dolayısıyla balık popülasyonlarına zarar verebilirler. Direkt olarak ise balık yumurta ve larvalarını tüketerek yine balık popülasyonunun azalmasına yol açabilirler. 

“ARTIK AĞ ATMAK İSTEMİYORUZ ÇÜNKÜ BALIKTAN FAZLA DENİZANASI ÇIKIYOR”

Denizanalarının İstanbul kıyılarını istila etmeleri boğazdaki balık popülasyonu tehlikeye sokar mı? Olta balıkçılığını sekteye uğratır mı?

Melek İşinibilir Okyar: Balığın besini olan zooplankton aynı zamanda denizanalarının da besinini oluşturduğu için denizanası artışı sebebiyle balıklar ile artan rekabet dolayısıyla balık stoklarında ciddi azalmalara neden olmakta. Buna bizim sularımızdan verilebilecek en belirgin örnek 80’lerin sonunda Karadeniz’de hamsi stoğunu tükenme noktasına getiren taraklı bir medüz olan Mnemiopsis leidyi’dir. Dolayısıyla denizanası artışlarının frekansı ve uzunluğu artarsa balık popülasyonları için ciddi bir sorun oluşturup bu durum her türlü avcılığı sekteye uğratabilir. 

Nurçin Killi: Denizanalarının aşırı artışı balıkçılık faaliyetlerini etkiler. Balık ağlarını doldurarak daha az sayıda balığın ağlara girmesine neden olurlar. Gökova Körfezi’nde iki senedir balıkçıların şikayetleri bu yöndedir. Hatta “ağ atmak istemiyoruz çünkü balıktan fazla denizanası çıkıyor” şeklinde şikayetler alıyoruz.

Müsilajdan sonra bir kabus daha: “Artık ağ atmak istemiyoruz”

MARMARA DENİZİ’NDE ZEHİRLİ DENİZANALARI VAR

Zehirli denizanası türleri insan sağlığını tehdit ediyor. Peki, İstanbul boğazında zehirli denizanaları bulunuyor mu? İstanbul sahillerinde denize girmek isteyenler için bu denizanaları tehlike oluşturuyor mu?

Melek İşinibilir Okyar: Cnidaria ve Ctenophora filumuna ait toplam 37 denizanası bulunuyor. Marmara Denizi’nde de zehirli olduğu bilinen denizanaları bulunmakta. Örneğin pusula denizanası Chrysaora hysoscella. Bu denizanasının çeşitli vakalara yol açtığı bilinmekte ancak zehri şiddetli değil. Ancak alerjen bünyeye sahip insanlarda etkisi biraz daha fazla olabilir. Yalnız henüz ölümcül zehre sahip bir deniz anası Marmara Denizi’nde kaydedilmedi.

Nurçin Killi: Denizanalarının tümü yakıcı hücrelerinin içerisinde zehir taşır. Fakat bu zehrin etkisi türden türe farklılık gösterir. Tabii ki, zehrin etkisi kişilerin alerjik reaksiyonlara verdiği tepkiye bağlı olarak farklı semptomlar gösterebilir. Yani bir denizanası türü birine hafif kaşıntı, kızarıklık şeklinde etki gösterirken, başka bir kişide kuvvetli ağrı, acı, kabarcık oluşumu gibi etkilere neden olabilir. Bu nedenle, denizanası ile temas edenlerin hemen bir sağlık kuruluşuna gitmesi önerilir. 

ACİL EYLEM PLANI UYGULANMALI

Müsilaj sorunu ile denizanalarının istilası arasında bir bağlantı var mı? Bir an önce önlem alınmazsa Marmara denizi için tehlike çanları çalıyor diyebilir miyiz?

Melek İşinibilir Okyar: Ekosistem dengesi bozulup denizanalarının lehine koşullar (müsilaj sebebiyle balık ölümleri, oksijenin azalması vs.) oluşunca denizanalarının artışı kaçınılmaz. Uzun zamandır Marmara Denizi’nin ne kadar kırılgan bir yapıya sahip olduğu bilim insanlarınca dile getiriliyor. Yıllar boyunca artmakta olan nüfus, sanayileşme ve bunlara bağlı olan atık artımı sonucu ve Marmara Denizi’nin sularının oldukça yavaş yenilendiği bir iç deniz olması sebebiyle bunların birikmesi Marmara Denizi’ni gelecekte daha kötü etkileyecektir. Bir an önce acil eylem planı uygulanması şart. 

Müsilajdan sonra bir kabus daha: “Artık ağ atmak istemiyoruz”

MARMARA DENİZİ ZARAR GÖRÜRSE İNSANLAR DA ZARAR GÖRECEKTİR

Bu sorundan kurtulmak hatta Marmara denizini korumak için ne gibi kararlar alınmalı? Yetkililer ne yapmalı, vatandaş ne yapmalı?

Nurçin Killi: Marmara Denizi için yapılabilecek en önemli şey evsel ve endüstriyel atıkların çok iyi arıtılarak deşarj edilmesinin denetlenmesi ve bu konuda çok katı yaptırımların uygulanması. 

Melek İşinibilir Okyar:  Öncelikle ekosistemdeki her şeyin birbiri ile bağlantılı olduğu unutulmamalı. O yüzden Marmara Denizi ekosistemi zarar görürse insanlar da zarar görecektir. Bu tür karmaşık birçok konuda olduğu gibi, bu konuda da temelde iki yaklaşım vardır: (1) bilimsel araştırma açısından veya (2) yönetim açısından.

Bilim, kökenlerini anlamak ve geleceğini tahmin etmek için bir sorunu nicelleştirmeye çalışır. Yönetim, kökenleri ve açıklamaları ne olursa olsun, şimdi ve gelecekte olumsuz etkileri en aza indirmeye çalışır. Bu iki önemli ayağın koordine bir şekilde birlikte çalışması gerekmektedir. Atık su yönetimi, geçirimli zemin ile yüzey sularının direkt denize karışmasını önleme, tarımsal gübre ve pestisit kullanımlarını denetleme, avcılığı durdurma, Marmara Denizi’ni koruma alanı ilan etme, halkı bilinçlendirme, çeşitli çevresel farkındalık projeleri yürütme yöneticilerin yapabilecekleri arasındadır.

Halkımız ise öncelikle sürdürülebilir ekosisteme katkı için az ve öz kullanıma geçmeli gereksiz her türlü kaynak kullanımını bırakmalıdır. Özelikle gübre, pestisit, deterjan ve her türlü kimyasal kullanıma dikkat etmeli, mümkün olduğunca azaltmalıdır. 

Müsilajdan sonra bir kabus daha: “Artık ağ atmak istemiyoruz”

Denizanalarından nasıl faydanılabilir, ekonomik kazanç elde edilebilir mi?

Melek İşinibilir Okyar: Hem ilaç hem de kozmetik sektöründe kolajen üretiminde kullanılıyor. Ayrıca güçlü su tutuculuğu özelliğiyle hem medikal alanda bandaj, hasta bezi hem gündelik alanda bebek bezi üretiminde faydalanılıyor. Aynı zamanda içerdiği yüksek protein, düşük yağ içeriğiyle hem insanlar hem de hayvanlar için yüzyıllardır gıda da kullanılıyor.

Yine yüksek su tutuculuğu ve protein değerleri ile gübre olarak da kullanılabilmekte. Yapılarında bulundurdukları zehir ile doğal pestisit olarak da değerlendiriliyor. Aynı zamanda mukusunun nanopartikül tutuculuğu kanıtlanmış olup, nanoplastik ya da petrol sızıntısı gibi kirlilik sorunlarının doğal yollarla bertarafında da kullanılabilirler. Bununla birlikte yapısında bulundurduğu antimikrobiyal ve antikanserojen moleküller sayesinde tıpta kullanımı önem kazanabilir. Kaynak Hürriyet Sedef Batı – İsmail Sarı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Previous post ÖNCELİKLİ AMACI SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK OLAN DOĞA AŞIĞI OLTA BALIKÇILARININ DİKKATİNE
Next post İç sularda getirilen balık avı yasağına olta balıkçılarından itiraz