Balıkçının Güncesi KÖROĞLU / Burak KALAÇ

   Balıkçının Güncesi

KÖROĞLU

Saatim sabah tam 03.00 da çaldı. Yarı uyanık bir halde zor bela düğmesine uzandım kapatmak için. Yatağın yanına doğrulmuş,  kafamı ellerimle dizlerime dayadığım dirseklerimden destek alarak yukarı doğrultmaya çalışıyordum. Yaşlanıyordum galiba. Eskiden av sabahları ne kadar yorgun veya geç yatmış olsamda birçırpıda yataktan doğrulurdum. Şimdiyse ne zordu ayağa kalkmak!…… Sanırım kısa bir süre yatağın kenarında bu halde kaldım. Sonra herseferinde bu direnci yaşadığımı ve yine heseferinde böylesi bir sabahtan sonra müthiş keyiflli bir av günü geçirdiğimi kendi kendime telkin etmekle yaşadığım iç mücadelem sonucu bir süre sonra kendimde ayaklanacak enerjiyi bulmuştum. Ve çok geçmeden ayaküstü kahvaltımı etmiş, evin önünde bekleyen Sinan (Işıldak) abinin arabasına atlamıştım bile.   

Havanın aydınlanmasına henüz zaman vardı. Tarık (Ersal) abiyi de evinden aldıktan sonra yönümüzü kuzey batıya döndürdük.  İstikamet halk hikayelerine konu olmuş ve ismini böylesi destansı bir hikayeden alan “Köroğlu” dağlarıydı.  Hikayenin kısaca konusuna gelince ; gözlerine mil çektirilen babasının intikamını alma duygusu ile acımasız Bolu beyine ve bu yolla devlete başkaldırmış, efelenmiş  mert bir adama, Köroğlu’na dairdir.  Sanırım Köroğlu o boyun eğmez karakterini bu coğrafyadan alıyordu çünkü önceden de bildiğim gibi bu dağların doğurduğu sularında süzülürcesine yüzen kırmızı benekliler de yakalandığında hırçınlıkta hiç de ondan aşağı kalır yanları yoktu.

Köroğlu hem bu sarp dağları mesken tutmuş bir eşkiya, hem de bir halk ozanıdır. Şoyle der sevdiğim ve iyi bilinen bir şiirinde;

 
Benden selam olsun Bolu Beyi'ne
Çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır
Ok gıcırtısından kalkan sesinden
Dağlar seda verip seslenmelidir
 
Düşman geldi bölük bölük dizildi 
Alnımıza kara yazı yazıldı
Tüfenk icad oldu mertlik bozuldu
Eğri kılıç kında paslanmalıdır
 
Köroğlu düşer mi hele şanından
Çogunu ayırır er meydanından
Kırat köpüğünden düşman kanından

Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır

Bu bölgeye ilk kez gitmeyi planlarken araştırmalarım esnasında çıkmıştı karşıma Köroğlunun hikayesi. Aklımda bu dizeler, gün ağarırken stabilize yoldan yanımızda akan dereye paralel tırmanırken sanki heybetli Köroğlunun sülüeti ormanın içinden bizi takip ediyordu.

Yazının devamı ve görselleri OLTACI DERGİSİ OCAK 2020 107. SAYISINDA

ABONE OLMAK İÇİN 05443414082 WhatsaAp ABONE yazın sizi arayalım veya linki tıklayarak abone olunuz

https://docs.google.com/forms/d/e/1FAIpQLSf4-3si7QVXaAdwJymBmKm5RH1V5k_MGBkOzWAmP1D00XeMPw/viewform

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Previous post Levrek ve İzmir / Onur Fırat POLAT
Next post Soğuk bir kış kampı / Şeyhmus ÇELİK